Sansürcü devletin sansürsüz yalanı
Necati
Abay, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)’nin sürgündeki
temsilcisi
20
Temmuz 2013
Yine sansürcü devletin sansürsüz
yalanlarıyla, palavralarıyla yüz yüze geleceğiz.
Sansürcülerin, hükümet ve devlet yetkililerinin,
24 Temmuz 1908 tarihinden hareketle, “Sansürün kaldırılışının 105. Yıl dönümünü
kutluyoruz” , “Basın bayramınız kutlu olsun!” gibi peş peşe açıklamalarını tanık
olacağız.
Bir kez daha belirtelim, Anadolu
coğrafyasında sansür hep yürürlükte oldu.
Çünkü, sansür ile demokrasi arasında
doğrudan bir bağ vardır. Demokrasi yoksa sansür vardır. Veya tersi de doğrudur.
Demokrasi varsa, basın özgürlüğü de vardır ve sansürden söz edilemez.
Sansür, zaman zaman azalıp zaman zaman çoğalsa da, biçimleri farklı olsa da
geleneksel devlet politikası olarak hep uygulana geldi.
Sansürcü devlet, tüm şiddet araçlarıyla
basın özgürlüğünün, düşünce ve ifade özgürlüğünün düşmanı oldu.
Kimi zaman düzen muhalifi gazetecilere,
yazarlara yönelik hukuksal terör devreye sokuldu.
Kimi zaman, sokak infazlarıyla gazeteci
ve yazarlar öldürüldü.
Kimi zaman, yazdıkları yazılar nedeniyle gazeteci
ve yazarlar işlerinden oldular.
Kimi zaman sürgünde yaşamak zorunda
bırakıldılar.
Kimi zaman da işten atıldılar.
Bütün bunlar, sansürcü devletin uygulamalarıdır.
24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyetin ilan
edilmesi ve 25 Temmuz 1908’de gazetelerin sansür memurlarına verilmeden
yayımlanması, basın özgürlüğü için verilen mücadele ve direniş bakımından şüphesiz
bir anlam ve değeri vardır. Kısmen iyileştirici hukuki düzenlemelerin yapılması
da verilen mücadelelerin hukuki kazanımıdır. O kadar...
Bundan öte bir anlam yüklemek, bayram
olarak değerlendirmek, kutlanacak bir gün gibi görmek, tarihsel ve güncel
gerçeklikle bağdaşmamaktadır.
Örneğin, 2. Meşrutiyetin ilanından hemen
sonra 6 Nisan 1909’da Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi, sansürcü
devlet güçlerinin organizasyonuyla Galata köprüsünde kurşunlanarak öldürüldü. O
tarihten bu yana Türk, Ermeni ve Kürt basınından 115 gazeteci ve yazar
öldürüldü.
Hasan Fehmi’den Krikor Zohrab’a, Siamanto’dan
Armen Doryan’a, Mustafa Suphi’den Ethem Nejat’a, Sabahattin Ali’den Onat
Kutlar’a, Uğur Mumcu’dan Recai Ünal’a, Abdi İpekçi’den Turan Dursun’a, Musa
Anter’den Nazım Babaoğlu’na, Cengiz Altun’dan Ferhat Tepe’ye, Metin Göktepe’den
Hrant Dink’e çok sayıda gazeteci ve yazarın katili, sansürcü devlettir.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu
(TGDP)’nin saptamasına göre halen 76 gazeteci Türkiye cezaevlerinde tutuklu
bulunmaktadır. Bu sayıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti dünya birinciliğini
sürdürüyor. Bunun sorumlusu sansürcü devlet ve AKP iktidarıdır.
Terörle Mücadele Yasası (TMY), Özel
Yetkili Mahkemeler, sansürcü devletin geleneksel politikalarının güncel
versiyonudur.
105 yılda kapatılan, toplatılan, imha edilen
gazetelerin, dergilerin, kitapların sayısının haddi hesabı yok...
Yargılanan,
işten atılan gazetecilerin haddi hesabı yok...
Taksim
ayaklanması sürecinde haber peşinde koşmak için çırpınan gazetecilere yönelik
polis terörü, dünya kamuoyunun zihinlerine kazındı.
Bu
vesileyle Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) tarafından, sansüre karşı
direnişin 105. Yıldönümünde, 24 Temmuz 2013’te İstanbul’da düzenlenecek olan
"İkinci Gazetecilere Özgürlük Kongresi"ni de selamlıyoruz.
Sansürcü
devletin sansürsüz yalanlarına inat, sansüre karşı, basın özgürlüğü için,
düşünce ve ifade özgürlüğü için, söz,
eylem ve örgütlenme özgürlüğü için birleşik mücadeleyi daha da yükseltmek
gerekiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder