4 Eylül 2011 Pazar

Radikal gazetesinin Pazar iki ekinde 4 Eylül 2011 tarihinde yayımlanan yazımdır.

Radikal gazetesinin Pazar iki ekinde 4 Eylül 2011 tarihinde yayımlanan yazımdır.
8 yıllık hukuki garabet

Necati ABAY*
Bugün Ahmet Şık ve Nedim Şener’e yapılan komplonun daha ağırı, 8 yıl önce bana uygulandı. O dönemde Atılım gazetesinde yazar-editör olarak çalışıyordum. Komplo kurulmadan 2 ay önce 4 Şubat 2003’te Atılım gazetesi çalışanlarıyla birlikte gazeteden gözaltına alınmış ve serbest bırakılmıştım. Gözaltındayken bir emniyet yetkilisi bana “Atılım gazetesinde bombalama eylemlerinin haberini yaparsanız, başınız beladan kurtulmaz. Seni her an tutuklatabiliriz. Ne zaman tutuklatacağımıza biz karar vereceğiz” şeklinde tehdit etmişti. Bu aynı zamanda otosansür dayatmasıydı. Ben de “basın özgürlüğünü savunduğumuzu, haber değeri taşıyan her haberi diğer medya organları gibi yayımlayacağımızı” söylemiştim. Nitekim 2 ay sonra 13 Nisan 2003 tarihinde evimden bilgisayarımla birlikte gözaltına alındım. Evimdeki aramada hiçbir suç unsuruna rastlanmadı. “İstanbul’daki bombalama eylemlerinin koordinatörü olmak”la suçlandım. Suçlamaları reddettim. Bunun üçüncü Sınıf bir komplo olduğunu söyledim.
Tutuksuz yargılanma
Dört günlük gözaltıdan sonra 17 Nisan 2003’te savcılığa çıkarıldım. Savcılık tutuklama istemiyle hakimliğe sevketti. Sorgu hakimi, “bombalama eylemlerinin koordinatörü” suçlamasını ciddiye almamış olacak ki beni bıraktı. Ancak savcılığın itirazı üzerine tutuklanıp Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne konuldum. Uzun süre hem ben hem avukatım dava dosyasına ulaşamadık, çünkü dosyaya gizlilik kararı konulmuştu.
İddianameden yasadışı örgüt operasyonuna dahil edildiğim anlaşılıyordu. Bu klasik bir devlet politikasıydı. Hedefe konulan gazeteciler, yazarlar, aydınlar, sıklıkla illegal örgüt operasyonlarına dahil ediliyordu. 12 Mart’ta Altan Öymen’in uçak kaçırdığı iddiasıyla tutuklandığını neredeyse herkes bilir. Günümüzde Ahmet Şık ve Nedim Şener’in “Ergenekon terör örgütü üyesi” oldukları iddiasıyla tutuklandıkları somut bir veri. Ben de MLKP’nin bombalama eylemleri yapan 3 hücresinden sorumlu ilan edilmiştim.
Polis komplosunun senaryosu, hayatımda hiç görmediğim Aligül Alkaya adlı şahıs üzerinden yazılmıştı. Alkaya benden dört gün önce gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Emniyette işkencede polisin hazırladığı ifade tutanağı kendisine zorla imzalatılmış. Alkaya sonradan savcılığa yazdığı dilekçede ve mahkeme süreçlerinde “Necati Abay’ı tanımadığını, tanımadığı kişi hakkında beyanlarda bulunmasının olanaksız olduğunu, ifade tutanağını polisin zorla, işkence altındayken imzalattığını” belirtmiş
Tutuklanmamdan 6 ay sonra 3 Ekim 2003 tarihinde 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ilk duruşmam görüldü. Savunmamı yaptım ve Mahkeme beni tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Mahkeme heyeti, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanmama rağmen “bombalama eylemlerinin koordinatörü” olduğum iddiasını anlaşılan ciddiye almamıştı.
Tutuksuz yargılanmam sekiz yıl sürdü. Bu arada belirteyim, tahliyeden sonra düzen muhalifi gazetecilere basın örgütleri sahip çıkmadığından Şubat 2004’te Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nu (TGDP) kurduk. O tarihten bu yana TGDP’nin sözcülüğünü yapıyorum.
Kanaate dayalı ceza
Sekiz yıllık yargılanma sürecim boyunca benim aleyhime hiçbir delil bulunamadı. Çünkü asılsız iddiayla suçlanıyordum ve olmayan delil bulunamazdı. Sekiz yıl sonra 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 4 Mayıs 2011 tarihli karar duruşmasında 18 yıl 9 ay hapis cezası aldım. Beraat beklerken ceza almamı şaşkınlıkla karşıladım.
Bir cümlelik mahkeme kararında benimle ilgili şunlar yazılı: “Sanık Necati Abay’ın yasadışı MLKP örgütünün emir ve kumandaya haiz üyesi olduğu konusunda tam bir kanaat oluşmuş ise de; dosya kapsamında işlenen eylemlerle doğrudan bağlantısı ve iştiraki tespit edilemediği anlaşıldığından sanığın eyleminin 765 sayılı TCK’nın 168/1. Maddesi kapsamında kaldığı... müebbet hapis cezası yerine 18 yıl 9 ay hapisle cezalandırılmasına...”
Mahkeme kararında da açıkca görüldüğü gibi benimle ilgili hiçbir kanıt yok, kanaate dayanarak ceza vermiş. Kanıt yok ama kanaat var! Dolayısıyla özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu kararının hukuki değil, siyasi bir karar olduğunu düşünüyorum. Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerindeki hukuksuzluğun tipik örneklerinden birisi bu karar. Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerini aratır hale geldi. Mahkemenin karar duruşmasından sonra, bu karar çok tartışılacak demiştim, nitekim tartışılıyor. Avukatım Gülizar Tuncer, benimle ilgili karara itiraz etti. Dosya Yargıtay aşamasında. Mahkeme ceza vermesine karşın tutuklama kararı vermediğini de belirtmeliyim. Umarım 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar yargıtaydan döner.
Bu kararın, benim şahsımda düşünce ve ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına, o dönemde çalıştığım Atılım gazetesine, Şubat 2004’ten bu yana sözcülüğünü yaptığım Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’na verilmiş bir ceza olduğunu düşünüyorum.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü

(4 Eylül 2011, Pazar, Radikal Gazetesinin “Radikal İki” eki, sayfa 12)


İLETİŞİM: Necati ABAY-TGDP Sözcüsü, GSM: 0535 929 75 86,
E-posta: necatiabay@gmail.com,
Blog: http://tutuklugazeteci.blogcu.com/,