Sansürcülerin “Sansür Yok” Yalanı Üzerine
Necati Abay
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) Sözcüsü
Basında sansürün sözde kaldırılışının 103. yıldönümündeyiz.
Ülkemizde 24 Temmuz 1908’den bu yana her 24 Temmuz günü “Basında sansürün kaldırılışının yıldönümü” olarak kutlanıyor. Şüphesiz 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve 25 Temmuz 1908’de çıkan gazetelerin sansür memurlarına verilmeden yayımlanmasının tarihsel bir anlamı ve değeri vardır. Ancak bu gerçeklikten hareketle 24 Temmuz’un “basın bayramı” veya “basında sansürün kaldırılışının yıldönümü” olarak kutlanması gerçekçi değildir. Çünkü ülkemizde bazen kaba saba, bazen de inceltilmiş bir biçimde olsa da, zaman zaman azalıp zaman zaman çoğalsa da basında sansür, gelenekselleşmiş bir devlet politikası olarak hep uygulandı.
Sansürcüler, tam bir ikiyüzlülükle sansürün kaldırıldığı yalanını hep pompaladı. Sansürcü uygulamalar hem yasal zeminde hem de yasadışı, fiili olarak süregeldi.
Basın tarihimize ilişkin kısa bir gezinti yapmak gerekirse;
2. Meşrutiyetin ilanından sonra 1909 yılında Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi, devlet güçlerinin parmağıyla Galata köprüsünde kurşunlanarak öldürüldü.
Yaptığım araştırmaya göre 1915 Ermeni tehcirinde 32 gazeteci ve yazar öldürüldü.
Çeşitli zaman kesitlerinde Sabahattin Ali’den Uğur Mumcu’ya, Abdi İpekçi’den Çetin Emeç’e dek çok sayıda Türk gazeteci ve yazar öldürüldü.
Altan Öymen 12 Mart darbesi döneminde uçak kaçırma eylemini yapmak gibi asılsız iddialarla, polis komplosuyla tutuklandı.
1990-1995 yılları arasında aralarında Musa Anter’in de bulunduğu çok sayıda Kürt gazeteci ve yazar öldürüldü.
Günümüze gelirsek, Ermeni gazeteci Hrant Dink öldürüldü. Yürüyüş dergisini dağıtırken gözaltına alınan Engin Çeber, cezaevinde işkenceyle öldürüldü.
Öldürülen gazetecilerle ilgili yaptığım araştırmaya göre ise 1909 yılından bu yana 111 gazeteci ve yazar öldürülmüş bulunmaktadır. Öldürülen gazetecilerin çoğu “faili meçhul” aslında failleri belli cinayetlere kurban gitti.
Toplatılan, imha edilen gazetelerin, dergilerin, kitapların haddi hesabı yok.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun saptamasına göre halen cezaevlerinde 11’i gazete ve dergilerin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere 57 gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Ahmet Şık, Nedim Şener, Vedat Kurşun, Sedat Şenoğlu, Halit Güdenoğlu, Füsun Erdoğan tutuklu gazetecilerden bazılarıdır. Basın tarihimizin ibretlik bir örneği olarak Ahmet Şık’ın yayımlanmamış kitabının bilgisayarlardan toplatılmış olduğunu da belirtelim. Tek başına bu örnek bile sansürcülerin sansür yalanını açığa çıkarıyor.
Otosansür uygulaması da sıklıkla karşımıza çıkıyor. Son örneği Banu Güven’dir. Yaptığı programlar nedeniyle NTV’den ayrılmak zorunda bırakıldı.
Bu veriler, basında sansürün kaldırıldığı iddialarının bir palavradan ibaret olduğunu gösteriyor.
Yasal uygulamalara gelince; Anayasa, Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Kanunu’nundaki çeşitli maddeler yürülükte olduğu sürece basında sansürün kaldırılmış olduğundan zaten söz edemeyiz. Binlerce gazeteci, sanatçı, aydın, insan hakları savunucusu düşünceleri nedeniyle yargı kıskacında bulunuyor.
Sonuç olarak, demokrasi ile sansür arasında doğrudan bir bağın bulunduğunu da belirtmek gerekir. Eğer demokrasi yoksa basın özgürlüğü de yoktur. Basında sansürün kaldırılmasının, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında iyileşmenin olması için öncelikli olarak Terörle Mücadele Yasası (TMY) iptal edilmelidir. Basında sansür koşullarını daha da ağırlaştıran Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kaldırılmalıdır.
Basında sansürün kaldırıldığı bir ülke dileğiyle...
22 Temmuz 2011
İLETİŞİM: Necati ABAY-TGDP Sözcüsü, GSM: 0535 929 75 86,
E-posta: necatiabay@gmail.com,
Blog: http://tutuklugazeteci.blogcu.com/,
22 Temmuz 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder