11 Haziran 2011 Cumartesi

Necati Abay'ın da Katıldığı İsveç Parlamentosundaki Seminerin Haberi

TUTUKLU GAZETECİLERLE DAYANIŞMA PLATFORMU’NDAN
BASINA VE KAMUOYUNA


* Platformumuzun Sözcüsü Necati Abay’ın da Katıldığı İsveç Parlamentosundaki Seminerde, Türkiye’de basına yönelik saldırılar tartışıldı...
İsveç Parlamentosunda 9 Haziran 2011 tarihinde yapılan seminerin Evrensel gazetesinde yayımlanan haberini bilginize sunuyoruz...

İsveç Parlamentosunda, Türkiye’de basına yönelik saldırılar tartışıldı
Murat Kuseyri

Türkiye’de basın ve gazetecilere yönelik baskı ve saldırılar İsveç Parlamentosunda düzenlenen bir seminerde ele alındı.

Türkiye’de İnsan Haklarına Destek Komitesi’nin (SSKT) düzenlediği seminere Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Reyinoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası Disiplin Kurulu Üyesi ve Evrensel Gazetesi Ankara Temsilcisi Sultan Özer, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay konuşmacı olarak katıldı.

Kraliyet Bilim Akademisi eski Daimi Sekreteri Erling Norrby’nin yönettiği panelin ilk konuşmacısı olan Metin Celal Reyinoğlu son birkaç yıl içinde yazar ve gazetecilere yönelik baskıların arttığına dikkat çektikten sonra bu yılın Nisan ayı içinde Ergonekon’a karşı makaleler yazan Nedim Şener ile Ahmet Şık’ın Ergenekon üyesi olmak gibi sahte suçlamalarla tutuklandıklarını hatırlattı. Siyasi iktidarın eleştiriler karşısında hırçınlaştığını belirten Reyinoğlu basılmamış kitabın toplatıldığını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmada Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adlı kitabını bombaya benzetmesinin düşünce özgürlüğüne yönelik saldırının ulaştığı boyutları gözler önüne serdiğini söyledi.

Evrensel Gazetesi Ankara Temsilcisi Sultan Özer, çoğunluğu sosyalist ve Kürt basınından 70 civarında gazetecinin cezaevinde tutulduklarını hatırlattıktan sonra kendisinin de aralarında bulunduğu 7 gazetecinin siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen sorular sordukları için Başbakanlık tarafından akredite edilmediklerini söyledi. Özer, Türkiye’deki gazeteci sendika ve derneklerinin basın ve ifade özgürlüğünü savunmak için geniş kapsamlı bir platform oluşturduklarını, kampanyalar ve gösteriler örgütlediklerini belirtti. Muhalif seslerin susturulması için gazetecilerin örgüt üyesi olmakla suçlandıklarını hatırlatan Özer gazeteci Necati Abay’a hiç bir somut delil olmamasına rağmen 18 yıl ceza verilmesini örnek olarak gündeme getirdi.

Sözlerine “sizlere cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci ve yazarlardan selam getirdim” diyerek başlayan Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay gazeteci olduğu için bir komplo sonucu 18 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söyledi. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in verilerine göre Çin’de 34 tutuklu gazeteci bulunduğunu,Türkiye’nin tutuklu gazeteciler söz konusu olduğunda dünya birincisi olduğunu ifade etti. Abay saldırıların özellikle Kürt ve sosyalist basına karşı yoğunlaştığını rakamlar vererek anlattıktan sonra Kürtçe yayın yapan Azadiye Welat gazetesi Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun’a 166 yıl hapis cezası verildiğini söyledi. Gazeteciler üzerindeki baskı ve saldırıların sadece hapis ve para cezalarıyla sınırlı kalmadığını belirten Abay, 1909 yılından bu yana 111 gazetecinin katledildiği de sözlerine ekledi.

İsveç Yayıncılar Derneği eski Başkanı ve Uluslararası Yayıncılar Derneği Yayın Özgürlüğü Komitesi Başkanı Lars Grahn da Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ettiklerini ancak son dönem yaşanan gelişmelerin hiç iç açıcı olmadığını söyledi. Basın, yayın ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden birinin Terörle Mücadele Yasasının 301. Maddesi olduğunu ifade eden Grahn Avrupa Birliği ve iç kamuoyunun baskısı sonucu yapılan değişikliklerin makyajın ötesine geçmediğini vurguladı. Muhalif aydın ve yazarların bu maddelere muhalefetten yargılanarak susturulmaya çalışıldıklarını söyledi.

Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı Arne König Türkiye’de 70 gazetecinin cezaevinde tutulur ve binlercesi hakkında dava açılırken Avrupa ülkelerinin sesiz kalmalarının kaygı verici bulduklarını söyledi. Avrupa Birliği üyesi ülkelerindeki politikacıları sorumluluklarını üstlenmeleri, basın ve düşünce özgürlüğüne yönelik saldırılara karşı harekete geçmeleri çağrısında bulundu.
Konferansı aralarında Uluslararası Af Örgütü, sendikalar ve İsveç Dışişleri Bakanlığı sorumlularının da bulunduğu pek çok kurum ve kuruluş gözlemci göndererek izledi. (Stockholm/EVRENSEL)

Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)
11 Haziran 2011


İLETİŞİM: Necati ABAY-TGDP Sözcüsü, GSM: 0535 929 75 86,
E-posta: necatiabay@gmail.com,
Blog: http://tutuklugazeteci.blogcu.com/,

Platformumuzun Sözcüsü Necati Abay Konusunda Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Açıklama Yaptı.

TUTUKLU GAZETECİLERLE DAYANIŞMA PLATFORMU’NDAN
BASINA VE KAMUOYUNA

* Platformumuzun Sözcüsü Necati Abay Konusunda Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Açıklama Yaptı.

Ağustos 2010 tarihinde yerel ve ulusal düzeyde 94 meslek örgütünün bir araya gelmesiyle kurulan Gazetecilere Özgürlük Platformu, 7 Haziran 2011 tarihinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenledi.
“Seçim öncesi partilere çağrı” başlıklı açıklamada patformumuzun sözcüsü Necati Abay konusunda da açıklama yapıldı:
Tutuklu gazeteciler gerçeğinin altı çizilen açıklamada “gazetecilerin sesleri kesiliyor, ağır para cezalarıyla, hapis tehdidiyle dışardakiler de sindirilmeye çalışılıyor... Atılım gazetesi editörü Necati Abay, bu durumun en tipik örneklerinden biri, Abay terör suçu ile cezaevinde yattıktan sonra, tutuksuz olarak yargılandı ve son duruşmada dava ile bağlantısını kanıtlayacak somut deliller olmamasına rağmen, ‘kanaat hasıl olduğu’ gerekçesi ile 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Davası Yargıtay’da. Eğer karar onanırsa, delile gerek görülmeden kanaate binaen vurulan terörist damgası ile özgürlüklerinden mahrum edilecek. Susturulacak.” denildi.
Bilginize sunulur...


Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)
11 Haziran 2011


İLETİŞİM: Necati ABAY-TGDP Sözcüsü, GSM: 0535 929 75 86,
E-posta: necatiabay@gmail.com,
Blog: http://tutuklugazeteci.blogcu.com/,

5 Haziran 2011 Pazar

Gazeteci-Yazar Necati Abay’ın 8 Yıldır Süren Hukuki Süreci

Gazeteci-Yazar Necati Abay’ın 8 Yıldır Süren Hukuki Süreci
Bugün Ahmet Şık ve Nedim Şener’e yapılan komplonun daha ağırı 8 yıl önce bana uygulandı. O dönemde Atılım gaszetesinde yazar-editör olarak çalışıyordum. Komplo kurulmadan 2 ay önce 4 Şubat 2003’te Atılım gazetesi çalışanlarıyla birlikte gazeteden gözaltına alınmış ve serbest bırakılmıştım. Gözaltındayken bir emniyet yetkilisi bana “Atılım gazetesinde bombalama eylemlerinin haberini yaparsanız başınız beladan kurtulmaz. Seni her an tutuklatabiliriz. Ne zaman tutuklatacağımızı biz karar vereceğiz” şeklinde tehdit etmişti. Bu aynı zamanda otosansür dayatmasıydı. Ben de “basın özgürlüğünü savunduğumuzu, haber değeri taşıyan her haberi diğer medya organları gibi yayımlayacağımızı” söylemiştim. Nitekim 2 ay sonra 13 Nisan 2003 tarihinde evimden bilgisayarımla birlikte gözaltına alındım. Evimdeki aramada hiçbir suç unsuruna rastlanmadı. Vatan’daki Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldüğümde, “İstanbul’daki bombalama eylemlerinin koordinatörü olmak”la suçlandım. Suçlamaları reddettim. Bunun 3. Sınıf bir komplo olduğunu söyledim.
4 günlük gözaltıdan sonra 17 Nisan 2003’te savcılığa çıkarıldım. Savcılık tutuklanma istemiyle sorgu hakimliğine sevketti. Sorgu hakimi “bombalama eylemlerinin koordinatörü” suçlamasını ciddiye almamış olacak ki beni serbest bıraktı. Ancak birkaç saat sonra savcılığın yaptığı itiraz üzerine tutuklanıp Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne konuldum. Uzun süre hem ben hem avukatım dava dosyasına ulaşamadık, çünkü dosyaya gizlilik kararı konulmuştu.
24.07.2003 tarihinde iddianame hazırlandı. İddianameden yasadışı örgüt operasyonuna dahil edildiğim anlaşılıyordu. Bu klasik bir devlet politikasıydı. Hedefe konulan gazeteciler, yazarlar, aydınlar, sıklıkla illegal örgüt operasyonlarına dahil ediliyordu. 12 Mart döneminde Altan Öymen’in uçak kaçırdığı iddiasıyla tutuklandığı bilinen bir gerçektir. Günümüzde Ahmet Şık ve Nedim Şener’in “Ergenekon terör örgütü üyesi” oldukları iddiasıyla tutuklandıkları somut bir olgudur. Ben de MLKP örgütünün bombalama eylemleri yapan 3 hücresinden sorumlu ilan edilmiştim. 4 Şubat 2003’te emniyette yapılan “bombalama eylemlerinin haberini yaparsanız Necati Abay seni tutuklatırız” tehdidi gerçekliğe dönüşmüştü. Polis komplosu tezgahının aktörü, hayatımda hiç görmediğim, tanımadığım Aligül Alkaya adlı şahıstı. Benden dört gün önce gözaltına alınmış ve tutuklanmış. Emniyette işkence altındayken polisin hazırladığı ifade tutanağı kendisine zorla imzalatılmış. Sonradan savcılığa yazdığı dilekçede ve mahkeme süreçlerinde “Necati Abay’ı tanımadığını, tanımadığı kişi hakkında beyanlarda bulunmasının olanaksız olduğunu, ifade tutanağını polisin zorla, işkence altındayken imzalattığını belirtmiştir. Ali Gül Alkaya DGM’ye gönderdiği 17 Nisan 2003 tarihli dilekçesinde “Emniyette bana ilaç verip ifade imzalattılar” diyor. Açıkca görülüyorki emniyet Aligül Alkaya’nın ifadesi adı altındaki sahte belgeye benimle ilgili dört satır sokuşturmuş. İşte iddianame buna dayanıyordu.
21 sayfalık iddianamenin 19. sayfasındaki benimle ilgili kısım şundan ibarettir.
“4- NECATİ ABAY:
Sanık Aligül Alkaya’nın 12.04.2003 tarihli emniyette vermiş olduğu ifadesiniden anlaşılacağı üzere yakalandığı tarihe kadar İstanbul’da MLKP örgütünün üç hücre evinin bulunduğu; 1. Hücrede kendi, Hatice Duman ve Ali Rıza Kaplan’ın, 2. Hücrede Tahir Laçın, Zeynep kod Gülizar Erman ve Uzun kod Sami Özbil’in, 3. Hücrede Erkan Özdemir ve Ahmet Doğan’ın faaliyet gösterdikleri, İstanbul’da bulunan bu 3 hücre evlerinin sorumlusunun sanık Necati Abay olduğu, hücreler arasındaki irtibatı sağladığı ve yasadışı silahlı MLKP terör örgütü içerisinde gizliliğini sağlamak maksadıyla Emre kod adını kullandığı, bu suretle sanık Necati Abay’ın yasadışı silahlı MLKP terör örgütü adına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek suçunu işlediği,”
Bu iddianamenin benimle ilgili kısmı, polisin kendi yazdığı ifade tutanağına sokuşturduğu, Aligül Alkaya’yı zorla, işkence altındayken imzalatılan sahte ifade tutanağına dayanıyor. Aligül Alkaya’nın iftira atmasından da sözedemeyiz. Çünkü bu şahıs beni tanımaz, ben de onu tanımam. Duruşma tutanakları şahidimdir. Dolayısıyla bu belge, polis komplosunun kanıtıdır. Ve iddianame sahte belgeye dayanarak hazırlanmıştır.
Tutuklanmamdan yaklaşık 6 ay sonra 3 Ekim 2003 tarihinde 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ilk duruşmam görüldü. Savunmamı yaptım ve Mahkeme beni tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Sorgu hakimliğinde serbest bırakıldığımda sevindiğim gibi ilk duruşmamdaki tahliyeme de sevinmiştim. Mahkeme heyeti ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanmama rağmen “bombalama eylemlerinin koordinatörü” olduğum iddiasını anlaşılan ciddiye almamıştı.
Tutuksuz yargılanmam 8 yıl sürdü. Bu arada belirteyim, tahliye olduktan hemen sonra düzen muhalifi gazetecileri basın meslek örgütleri sahip çıkmadığından Şubat 2004’te Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nu kurduk. O tarihten bu yana TGDP’nin sözcülüğünü yapmaktayım.
8 yıllık yargılanma sürecim boyunca benim aleyhime hiçbir delil bulunamadı. Çünkü asılsız iddiayla suçlanıyordum ve olmayan delil bulunamaz. 8 yıl sonra 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 4 Mayıs 2011 tarihli karar duruşmasında 18 yıl 9 ay hapis cezası aldım. Beraat beklerken ceza almamı şaşkınlıkla karşıladım.
Bir cümlelik mahkeme kararında benimle ilgili şunlar yazılı:
“Sanık Necati Abay’ın yasadışı MLKP örgütünün emir ve kumandaya haiz üyesi olduğu konusunda tam bir kanaat oluşmuş ise de; dosya kapsamında işlenen eylemlerle doğrudan bağlantısı ve iştiraki tespit edilemediği anlaşıldığından sanığın eyleminin 765 sayılı TCK’nın 168/1. Maddesi kapsamında kaldığı... müebbet hapis cezası yerine 18 yıl 9 ay hapisle cezalandırılmasına,”
Mahkeme kararında da açıkca görüldüğü gibi benimle ilgili hiçbir kanıt yoktur, kanaate dayanarak ceza vermiştir. Kanıt yok ama kanaat var! Dolayısıyla özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu kararının hukuki değil siyasi bir karar olduğunu düşünüyorum. Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerindeki hukuksuzluğun tipik örneklerinden birisidir bu karar. Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri Devlet Güvenlik Mahkemelerini aratır hale gelmiştir. Mahkemenin karar duruşmasından sonra, bu karar çok tartışılacak demiştim, nitekim tartışılıyor. Çok sayıda gazete, dergi ve TV’de karar tartışma konusu oldu. Star gazetesindeki köşe yazısında Osman Can, Bugün gazetesindeki köşe yazısında Prof. Dr Doğu Ergil, Hürriyet gazetesindeki köşe yazısında Ferai Tınç, T24 internet sitesindeki köşe yazısında Aydın Engin konuyu tartışmaya açtılar. Cumhuriyet gazetesinde birinci sayfanın 2. Manşet konusu oldu. NTV’de Ruşen Çakır’ın yazı işleri programına davet edildiğimde konuyu tartıştık. Katıldığım İMC TV’deki Ertuğrul Mavioğlu’nun basın özgürlüğü programında da konu tartışıldı. Ceza almamdan dolayı İnsan Hakları Derneği, Ayşenur Zarakolu Düşünce Özgürlüğü Ödülü verildi. 9 Haziran 2011’de İsveç parlamentosuna Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda konuşmacı olarak davet edildim. Ayrıca Ankara Düşünce Özgürlüğü Girişimi öncülüğünde 42 aydının çağrısıyla imza kampanyası başlatıldı.
Kararı itiraz ettik. Dosya Yargıtay aşamasındadır. Mahkeme ceza vermesine karşın tutuklama kararı vermediğini de belirtmeliyim. Umarım 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar yargıtaydan döner.
Bu kararın, benim şahsımda düşünce ve ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına, o dönemde çalıştığım atılım gazetesine, Şubat 2004’ten bu yana sözcülüğünü yaptığım Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’na verilmiş bir ceza olduğunu düşünüyorum.
Ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü savunucuları ikili bir kıskaç altındadır. Birinci, toplumsal muhalefet güçlerinin toplumla mücadele yasası adını verdiği Terörle Mücadele Yasası’dır. TMY’ye karşı çıkmadan, TMY’nin kaldırılmasını savunmadan düşünce ve ifade özgürlüğü savunusu tutarlı olamaz. İkincisi, benim örneğimde de görüldüğü gibi özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerindeki hukuksuzluklardır.
Necati Abay
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü (TGDP)
5 Haziran 2011